
Ukrayna’nın Rus sömürgeciliğine karşı yüzyıllardır süren mücadelesi 17. yüzyıla kadar uzanıyor ve günümüzde de devam ediyor. Bu yazıda, Yeni Zelanda’daki Te Kunenga ki Pūrehuroa Massey Üniversitesi’nden Kyrylo Cyril Kutcher, günümüzdeki Rus işgali ile 1918–21 yılları arasındaki işgali karşılaştırıyor ve tarihin, günümüz diplomatik çıkmazlarını nasıl aydınlattığını gösteriyor. Ayrıca, şiddeti azaltmak veya sona erdirmek için öne sürülen çözüm önerilerini değerlendiriyor, olası ateşkesin sonuçlarını açıklıyor ve Ukrayna’dan anketler ve kişisel hikâyeler aracılığıyla halkın duygularını inceliyor.
Bugünkü Ukrayna ulusu, 1918–1921 yılları arasında kısa bir süre varlık göstermiş olan Ukrayna Halk Cumhuriyeti dönemindeki bağımsızlık mücadelesini andıran, varoluş ve gelecek için bir mücadele içerisinde. 2014’te başlayan Rusya-Ukrayna savaşının türünün ilk örneği olmadığını kavramak ve önceki savaşın hatalarından ve sonuçlarından ders çıkarmak, mevcut olanı analiz etmek veya çözüm önermek açısından büyük önem taşıyor.
Tarihsel bir bakış açısıyla donanmış şekilde, “Şu anki savaşta kimler yer alıyor? Savaş hedefleri nedir? Peki ya barış?” gibi sorular mutlaka yanıtlanmalıdır. Bu çatışmanın başlıca tarafları Ukrayna ve Rusya devletleri ile halklarıdır; uluslararası aktörler ise ya taraf seçmekte, ya ateşkes önermekte ya da savaştan uzak durmaktadır. Moskova, Ukrayna üzerinde emperyal bir kontrol kurmak isterken, Ukraynalılar dış şiddetten özgür olmayı ve devletlerinin egemenliği ile toprak bütünlüğünü korumayı amaçlamaktadır. Başka bir deyişle, mevcut Rusya-Ukrayna silahlı çatışması, eski tarz sömürgeci bir fetih savaşının yeniden sahneye dönüşüdür. Önerilen diplomatik çözümlerin çoğu, barışı bir ateşkes yoluyla sağlamayı amaçlamakta; bu da uluslararası hukukun aleyhine, şiddet yoluyla yapılan fetihleri ödüllendirmektedir.

Tüfeğiyle bir keskin nişancı. Slobojanşçina. Şubat 2024. Fotoğraf: Herman Krieger.
Bu makale, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın, Ukrayna devletini yok etmeye, kaynaklarını ele geçirmeye ve Ukrayna etnosunu ortadan kaldırmaya yönelik tarihsel olarak tutarlı bir girişim olduğunu ortaya koymaktadır. Kararlı ulusların oluşturacağı bir konfederasyon ya da ittifakın, Ukrayna’da ve bölgede dış şiddete karşı barışı yeniden tesis edebileceği ve etkili şekilde koruyabileceği öne sürülmektedir.
Rusya-Ukrayna Savaşının Tarihsel Bağlamı
Moskova’nın Ukrayna’yı boyunduruk altına alma yönündeki sistematik çabaları, Ukraynalı Kazakların lideri (Hetman) Bohdan Khmelnıtskıy ile Moskova arasındaki 1654 Pereyaslav Anlaşması’na kadar uzanmaktadır. Tarihçi Timothy Snyder, Ulusların Yeniden İnşası: Polonya, Ukrayna, Litvanya, Belarus adlı eserinde, Ukraynalıların bu anlaşmayı durumsal bir askeri ittifak olarak gördüğünü belirtir. Oysa Moskova, bunu ebedi bir bağlılık yemini ve Ukraynalıların Moskova’daki Çar’a bağımsızlıklarından feragat ettiklerinin kanıtı olarak değerlendirmiştir. 1721 yılına kadar resmi adı Moskova Prensliği (Muscovy) olan Rusya, fiili egemenliğe sahip bir proto-devlet olan Ukrayna Kazak Hetmanlığı’nın güvenlik açıklarından faydalanarak, 17. ile 19. yüzyıllar arasında Ukrayna topraklarını ve mirasını kademeli olarak sömürgeleştirmiştir.
Avrupa’nın Kapısı: Ukrayna Tarihi ve Rusya-Ukrayna Savaşı: Tarihin Geri Dönüşü adlı eserlerinde Amerikalı-Ukraynalı tarihçi Serhii Plokhy, 1921’deki Bolşevik işgalinden 1991’de Ukrayna’nın bağımsızlığını yeniden kazanmasına kadar olan temel tarihî olayları analiz eder. 1918 yılında Ukrayna Halk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ilan edilse de, post-İmparatorluk Rusya işgal ederek 1921 yılına kadar fiilen bağımsız olan bu ülkeyi Sovyetler Birliği’nin bir cumhuriyeti haline getirmiştir. Ukrayna 1991’de bağımsızlığını tekrar kazandığında, Moskova, Kyiv’in dünyanın üçüncü büyük nükleer caydırıcı silahlarından feragat etmesini sağlayarak, 1994 Budapeşte Memorandumu ile yalnızca kağıt üzerinde güvenlik güvenceleri vermiştir. Bunu izleyen yıllarda Rusya, Ukrayna’yı yeniden “Rus Dünyası”na çekme çabalarını sürdürmüş; 2014’te Kırım’ı ve doğu bölgeleri işgal etmiş; 2022’de ise ülkeye tam kapsamlı bir saldırı başlatmıştır.
"Rus Dünyası"
Rusya'nın, dünya genelindeki Rusça konuşan topluluklar üzerinde kültürel ve siyasi egemenliğini meşrulaştırmak veya saldırgan politikalarını haklı çıkarmak için kullandığı bir ideolojidir.
14 Ocak 1994'te Moskova'da imzalanan Üçlü Bildiri'nin ardından ABD Başkanı Clinton, Rusya Devlet Başkanı Yeltsin ve Ukrayna Devlet Başkanı Kravçuk. Kaynak: William J. Clinton Başkanlık Kütüphanesi
Neredeyse tam yüz yıl arayla, 1917 ve 2014 yıllarında Ukrayna halkının iradesiyle Kyiv’den çıkarılan Moskova, her iki olayda da siyasi amaçlı alternatif bir gerçeklik inşa etmeye yönelmiş, bunu da işgalci askerî güçlerle desteklemiştir. Serhii Plokhy’ye göre, Bolşevikler, Aralık 1917’de Kyiv’deki ulusal delegelerin oylarında Ukrayna Halk Cumhuriyeti Parlamentosu olan Merkez Rada yanlılarına karşı kaybetmiştir. Bu sonuca öfkelenen Ruslar, hemen ardından doğudaki Harkiv kentinde alternatif bir kongre düzenlemiş ve burada sahte bir devlet olan Sovyet Ukrayna’yı ilan etmişlerdir. Bu hayalî devlet adına Rusya, Ocak 1918’de Ukrayna’yı işgal etmiştir.
Bolşevikler
1917 Ekim Devrimi ile geçici liberal Rus hükümetini deviren Lenin liderliğindeki komünist siyasi fraksiyon.Buna benzer bir durum, 2014 Şubat ayında Kremlin yanlısı Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukovıç’in halk protestoları sonucu Rusya’ya kaçmasıyla yaşanmıştır. Maidan veya Onur Devrimi olarak bilinen bu protestolardan birkaç gün sonra, Kırım’daki Rus donanma üssünden çıkan birlikler tüm yarımadaya yayılmıştır. Kısa süre sonra silah zoruyla yasa dışı bir referandum yapılmış ve Mart 2014’te Kırım Moskova tarafından ilhak edilmiştir. Nisan ayında ise Rusya’dan gelen özel kuvvetler ve askerî birlikler Donbas bölgesine sızarak buralarda yeni bir referandum düzenlemiş ve sözde Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri’ni ilan etmişlerdir. Moskova, bu kukla devletlerde yaşayanları “koruma” bahanesiyle 2022’de Ukrayna’ya tam kapsamlı bir işgal başlatmıştır.
Rusya, şiddet ve fetih arzusunu ancak güçlü bir askerî karşılıkla sınırlamaktadır. Serhii Plokhy’e göre, 1917 yılında Ukrayna’nın düzenli bir ordusunun olmaması, ülkeyi 1918 başlarında Rus işgaline karşı savunmasız bırakmış ve Ukrayna’yı Alman-Avusturya desteği aramaya zorlamıştır. 9 Şubat’ta Ukrayna Halk Cumhuriyeti, Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan ile Brest-Litovsk Anlaşması’nı imzalayarak bağımsızlığını uluslararası düzeyde tanıtmayı başarmıştır. Bu, Bolşevik saldırısının yaklaşması karşısında atılmış umutsuz bir adımdı; özellikle de İtilaf Devletleri Ukrayna’nın bağımsızlığını tanımayı reddettikten sonra. 3 Mart 1918’de Almanya, Bolşeviklere Ukrayna Halk Cumhuriyeti’nin egemenliğini tanımaya zorlamış olsa da bu uzun ömürlü olmamıştır. 1919’a gelindiğinde, Rusya, çoğu Ukrayna toprağını propaganda ve zor kullanarak geri almış, Ukrayna hükümeti ise dış desteksiz kalmıştır.
*
“Donbas” terimi, Ukrayna'nın tarihi bölgesinden bahsediyorsak, pek doğru sayılmaz çünkü bu ad, mineral kaynaklar açısından zengin bir alan olan Donetsk kömür havzasına verilen bir yer adıdır. Bunun yerine Donetsk ve Luhansk bölgelerinden bahsetmek daha yerinde olur. Ancak, bu terim yaygın kullanıldığı ve daha çok anlaşıldığı için metinde kullanılmaya devam edilmiştir.Benzer şekilde, 2010 yılından itibaren Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukovıç’ı kukla gibi yöneten Moskova, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin 2014 başlarında gizli işgale direnemeyecek kadar zayıf kalmasını sağladı. Ancak, 2014 sonrasında savunma ve askeri sanayi sektörlerinde yapılan reformlar sayesinde Ukrayna ordusu 2022’de daha donanımlı bir düşmana karşı savaşabildi ve daha önce Rus işgali altına giren toprakları özgürleştirdi. Moskova, toprakları tamamen fethedemeyince, Eylül 2022’de Ukrayna’nın güneydoğusundaki dört bölgeyi (Herson, Zaporijya, Donetsk ve Luhansk) kağıt üzerinde ilhak ederek siyasi bir zafer ilan etmeye çalıştı. Aynı zamanda, Ukraynalılar karada, havada ve denizde birçok başarılı askeri operasyon gerçekleştirdi; Rusların Ukrayna semalarında insanlı uçaklarını ve Karadeniz’de gemilerini serbestçe kullanmalarını engelledi, hatta 2024 yılı Ağustos ayında Rusya’nın Kursk bölgesinin bir kısmının kontrolünü ele geçirdi.

Mühimmatların 92. Tugay’a bağlı Aşil Taburu’nun mühendislik merkezinde yeniden düzenlenmesi. Şubat 2024. Fotoğraf: Karyna Piliuhina
Ukrayna’nın savunma çabalarında müttefik desteği çoğu zaman zafer veya yenilginin belirleyicisi oldu. Birinci Dünya Savaşı sonunda Alman-Avusturya birlikleri Ukrayna’dan çekildiğinde, Rusya 1919’da yeniden saldırdı. 1920’de Ukrayna liderliği yalnızca Polonya’nın kendisi ile Rusya arasında tampon bir devletin varlığına ilgi gösterdiğini gördü. Polonya, batı Ukrayna topraklarının devri karşılığında Moskova’ya karşı askeri ve ekonomik bir ittifaka sıcak baktı. Bu ittifak, Rusya’nın batıya doğru ilerleyişini durdurdu ve nihayetinde Polonya’nın Sovyet Rusya’ya karşı zaferine katkı sağladı. Ne yazık ki, Polonya’da milliyetçilerin iç siyasette ve diplomaside baskın hale gelmesiyle, Varşova Ukrayna Halk Cumhuriyeti ile olan ittifakını terk etti ve Ukrayna’nın Moskova ile paylaşılmasına razı oldu. Bu durum, Mart 1921’de Sovyet Ukraynası’nın tanındığı Riga Barış Antlaşması ile sonuçlandı.
Buna karşılık, 2014 ve 2022’de Rus propagandası, Polonya’nın Ukrayna’yı bölmek istediğini öne sürerek yeni bir “paylaşım” olduğu iddiasını yaydı. Ancak bugün Polonya’nın Ukrayna’ya verdiği destek, siyasi yelpazenin sağından soluna kadar en güçlü ve istikrarlı olanlardan biridir. Şubat 2022’den bu yana Varşova, 38 ülke arasında Gayri Safi Yurtiçi Hasılasının (GSYİH) en yüksek oranını – yaklaşık %5 – Ukrayna’ya yardım için harcadı.
Eylül 2024’e gelindiğinde, Ukrayna’nın savunma çabaları için yapılan askeri yardımların ve silah desteğinin yarısı ABD tarafından sağlanmıştı. Öte yandan, Rusya sürekli olarak Ukrayna’nın başlıca ortaklarının – özellikle ABD’nin – dış politikasını etkilemeyi amaçlayan dezenformasyonlar kullandı. Bu çabalar, ABD’de Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki Ukrayna desteği konusundaki siyasi kutuplaşmayı istismar ediyor. Trump’ın teşvik ettiği Amerikan izolasyonizmi, özellikle Avrupa meseleleri konusunda, 1920’deki Polonya izolasyonizmini andırıyor.
Bu tarihsel paralellikler, Ukrayna’nın devam eden savaşta en kötü senaryosunun, topraklardan feragat karşılığında kağıt üzerindeki güvenlik garantilerini kabul etmesi ve bu vaatlerin kısa sürede ihlal edilmesi olacağını göstermektedir.
Ukrayna’da Barış: Savaşı Sonlandırma Girişimleri
2024 yılı Ağustos ayına kadar çeşitli hükümetler, düşünce kuruluşları ve bağımsız akademisyenler tarafından en az 25 farklı barış önerisi sunulmuştu. Ancak 2025 yılının başı itibarıyla, devam eden Rusya-Ukrayna savaşına dair herhangi bir diplomatik çözüm bulunabilmiş değil.
Bir tarafta, Rusya heyeti 7 Mart 2022’de Ukraynalılara teslimiyet şartlarını sundu ve müzakereler Nisan ortasına kadar sürdü. Diğer tarafta, “güç yoluyla barış” yaklaşımını savunanlar, ilk olarak Ukrayna Cumhurbaşkanı tarafından Kasım 2022’de ilan edilen ve Ekim 2024’te Zafer Planı’na dönüştürülen Ukrayna’nın 10 maddelik barış planını desteklediler. Diğer alternatifler ise “ne pahasına olursa olsun barış” anlayışını temsil ediyor ve Çin’in 2023’teki “siyasi çözüm pozisyonu”na benziyor. Bu pozisyon, Mayıs 2024’te Çin-Brezilya 6 maddelik plana evrildi. Rusya ile Ukrayna arasında barış perspektifleri değerlendirilirken, karar vericiler ve akademisyenler arasında başlıca bölünmeye yol açan konular şunlardır:
– İşgal altındaki toprakların nasıl ele alınacağı
– Ukrayna’nın bağımsız dış politika yürütme özgürlüğü
– Ateşkese mi zorlanmalı yoksa resmi bir barış anlaşması mı aranmalı
– Gelecekteki bölgesel güvenlik mimarisi
Bu farklı yaklaşımlara daha yakından bakalım.
Rusya’nın Barışa Bakışı
Rusya’nın barış vizyonu, “güçlü olan haklıdır” ilkesine dayanır. Moskova, 7 Mart 2022’deki ilk taleplerinde, Kyiv’in toprak kayıplarını yasal olarak tanımasını, ordusunu küçültmesini, iç ve dış politikada bağımsızlığından vazgeçmesini (örneğin Rusçayı zorunlu kılması, tüm yaşam ve yönetim alanlarında Rusya denetimini kabul etmesi ve askeri ya da jeopolitik ittifaklara katılma hakkından feragat etmesi), güç kullanımı üzerindeki egemenliğini Rus birliklerine devretmesini ve bu birliklerin süresiz olarak Ukrayna’da kalabilmesini şart koştu. Nisan 2022’ye kadar süren müzakere turları, en çok İstanbul Bildirisi ile bilinir hale geldi. Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’ndan Eric Ciaramella’ya göre, bu bildiri yalnızca “Ukrayna’nın teslimiyetinin daha yumuşatılmış bir versiyonuydu”. Ukrayna topraklarının özgürleştirilmesiyle birlikte Rus savaş suçlarının boyutu ortaya çıktığında, müzakereler tamamen durdu.

31 Ekim 2024 itibarıyla, Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vassily Nebenzia tarafından ifade edilen Rus işgalinin resmi hedefleri “yürürlükte ve değişmemiş” olarak kalmaya devam ediyordu. Nebenzia ayrıca, Moskova’nın “çatışmanın dondurulmasına asla izin vermeyeceğini” vurguladı. Bu koşullar kabul edilmiş olsaydı, Ukrayna fiilen bağımsız bir devlet olmaktan çıkarılmış ve Moskova’ya tabi hale getirilmiş olacaktı.
Çin ve Brezilya Barış Planı
Çin’in önerileri ve benzer girişimler, derhal ateşkes çağrısı yaparken fiilen saldırganı yatıştırmaktadır. Norveçli sosyolog Johan Galtung’un 1969’da “negatif barış” olarak tanımladığı – yani yüzeyde bir düzen görüntüsü oluşturmak için bastırılmış şiddet – durumunu yansıtmaktadır. Çin’in sunduğu hiçbir öneri, devam eden savaşı iki devlet arasındaki bir çatışma olarak tanımamış ya da Rusya’yı saldırgan olarak nitelendirmemiştir. Bunun yerine, savaş “Ukrayna krizi” olarak tanımlanmakta ve Rus anlatısını – yani bunun Ukrayna’nın iç meselesi olup dış (Rus) müdahale gerektirdiği görüşünü – benimsemektedir. Bu diplomatik duruş, Şubat 2022’de ilan edilen Moskova ve Pekin arasındaki “sınırsız” stratejik ortaklık temeline dayanmaktadır ve 1939’da Moskova ile Berlin arasında imzalanan Molotov-Ribbentrop Paktı’nı çağrıştırmaktadır.
Çin öncülüğündeki yol haritaları şu konulara odaklanmaktadır:
– Mevcut cephe hattını referans alarak barış görüşmelerinin teşvik edilmesi;
– Moskova’ya yönelik yaptırımların kaldırılmasının savunulması;
– Bölgesel güvenlik mimarisinin Rus çıkarlarına göre yeniden şekillendirilmesi.
Bu öneriler, Rusya’nın jeopolitik konumundan ödün vermeden ya da prestij kaybetmeden kabul edebileceği en düşük tavizleri temsil ediyor gibi görünmektedir.
Ukrayna’nın Barış Formülü
Ukrayna’nın planını savunanlar, mevcut uluslararası hukuk çerçevesine dayanan bir barış çözümünü hedeflemektedir. Önerilen formül şu öncelikleri içermektedir:
– Rus birliklerinin işgal altındaki tüm topraklardan çekilmesi
– Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün yeniden tesis edilmesi
– Sürgün edilen ve hapsedilen Ukraynalıların geri dönmesi
– Savaş suçları için tazminat ve hesap verilebilirlik
Kyiv, Moskova’nın ancak zorlandığında mantıklı davranacağını savunmaktadır. Rusya’yı barışa zorlamak için, Ukrayna savaş alanında zafer kazanmak amacıyla askeri yardım, caydırıcılık gücü sağlayacak silahlar ve hukuki bağlayıcılığı olan güvenlik garantileri (bireysel devletlerle ikili ya da NATO gibi kolektif yapılar aracılığıyla) talep etmektedir. Ukrayna, saldırgana yönelik herhangi bir olası tavizin yalnızca Kyiv tarafından belirlenebileceğini vurgulamaktadır. Bu iddialı plan, uluslararası ortaklardan yoğun ve sarsılmaz bir taahhüt gerektirmektedir.
Ukrayna’da Sağlanan Bir Barışın Bedeli
Ukrayna ile Rusya arasında barış inşa etme fikrindeki temel sorun, Moskova’ya güvenilememesidir. Immanuel Kant, 1795’te güveni barışın kurulması ve sürdürülmesi için zorunlu bir temel olarak tanımlamıştı. Ancak Rusya’nın anlaşmaları ihlal etme geçmişi, bu ülkenin güvenilmezliğini gözler önüne seriyor. Sayısız örnekten yalnızca bazıları şunlardır:
– 1919: Moskova, 1918 Brest-Litovsk Barış Antlaşması kapsamında üstlendiği yükümlülükleri, jeopolitik koşullar lehine değiştiğinde ihlal etti.
– 1996: Çeçen Cumhuriyeti İçkerya’ya yönelik başarısız işgali sona erdiren Hasavyurt Ateşkesi, Moskova için sadece kuvvetlerini yeniden toparlayıp 1999’da uydurma bir gerekçeyle yeni bir işgal başlatmak için bir araydı.
– 2014: Rusya, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığını garanti eden 1994 Budapeşte Memorandumu’nu ihlal etti.
– 2015: Moskova, Minsk II ateşkes anlaşmalarına uymayarak yabancı birlikleri ve ağır silahları Ukrayna’dan çekmedi ve Donbas bölgesindeki sınırın kontrolünü Kyiv’e devretmedi.
– 2022: Kremlin, Ukrayna’ya yönelik işgalini genişletti.
Ukrayna, Moskova’nın şartlarını kabul ederek barışı sağlamak zorunda bırakılırsa, tarihsel benzerlikler felaket sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir.
Eğer durdurulmazsa, Rusya şu şekilde devam edecektir:
1. Ukrayna’nın İşgal Altındaki Bölgelerindeki İnsanlara Zulmetmek

Ruslar, teslim olanlara ve işgal altındaki nüfusa kötü muamele etmektedir. Avrupa’nın Kapıları: Ukrayna’nın Tarihi adlı kitabında Serhii Plokhy, Mart 1918’de Rus işgal kuvvetlerinin esir düşen Ukraynalı askerleri infaz ettiğini aktarır. Kasım 1920’de Kırım’da 50.000 teslim olan kişinin topluca katledildiğini anlatır. Yalnızca 2022 Mart ayında Kyiv yakınlarındaki Buça’da 1.100’den fazla sivil katledildi. O zamandan bu yana on binlerce erkek, kadın, çocuk ve yaşlı işkenceye uğradı veya tecavüze maruz kaldı. Savaş esirleri ve siviller, işgal edilen bölgelerde toplu mezarlara atılarak katledildi. Immanuel Kant, bu tür düşmanları “en yüksek derecede yanlış” olarak tanımlar, “hukuk dışı vahşeti yasa gibi uygulayarak insan haklarını altüst ederler”.
2. Ukraynalılara Yönelik Soykırım Uygulamak
Tarihsel ve güncel örüntüler, Rusya’nın cezasızlığının Ukraynalılara yönelik terörü ve soykırımı teşvik ettiğini göstermektedir. 1918-1921 arasındaki savaştan sonra, yerel halka kısa süreli tavizlerle başlayan dönem, bir terör on yılına dönüşmüştür. Sürgünler, yerinden etmeler, kültürel asimilasyon, mal varlıklarına el koyma, siyasi hapisler, infazlar ve ideolojik terör… Tüm bunlar, 1932-1933 yıllarında Holodomor adlı yapay kıtlığa yol açmıştır. Moskova bu süreçte milyonlarca insanı – çoğunluğu Ukraynalı – öldürmüştür. Bu olay, tarihçiler Anne Applebaum, Serhii Plokhy ve Timothy Snyder gibi uzmanların da çalışmalarıyla, uluslararası düzeyde Ukraynalılara karşı işlenmiş bir soykırım olarak kabul edilmiştir.
21. yüzyılda Moskova, Ukrayna ulusunu yok etme çabalarını yeniden başlatmıştır. 2014’ten beri milyonlarca Ukraynalı işgal altındaki topraklardan sürülmüş, çocuklar Rus eğitim ve ideolojisine maruz bırakılmıştır. İşgal yönetimleri yerel halka Rus pasaportu ve dili zorla dayatmış, sosyal hizmet, sağlık ve eğitim gibi temel hakları bu şartlara bağlamıştır. O sırada da boşaltılan yerler milyonlarca Rusla yeniden nüfuslandırılmıştır.
Rusya, Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşta, Soykırım Sözleşmesi’nin 2. Maddesinde tanımlanan tüm eylemleri sistematik şekilde işlemektedir: “Öldürme, Ciddi zarar verme, Fiziksel yıkım koşulları dayatma, Doğum engelleme önlemleri, Çocukları başka gruba zorla aktarma”. Bu eylemlerin koordinasyonu, Rus liderliğin açık ve yazılı ifadeleri, röportajlar ve sosyal medya gönderilerindeki bireysel kasıtlı beyanlar, hatta dinlenen telefon konuşmalarındaki istem dışı itiraflar – hepsi bu soykırımın arkasındaki “tamamen ya da kısmen bir ulusal ya da etnik grubu yok etme kastını” ispatlamaktadır.
Rus devlet televizyonu sunucuları sık sık şu sözleri dile getirmiştir: “Artık bir Ukrayna olmamalı” (2:22), “Duma vekili Tolstoy’un dediği gibi, hepsini öldüreceğiz” (3:09).
Dolayısıyla, Rusya ile sağlanan bir barışın açık bedeli, Ukrayna ulusunun tamamen ya da kısmen soykırıma uğramasıdır.
3. Doğal ve Endüstriyel Kaynakları Sömürgeci Yollarla Kontrol Etmek
Moskova, Ukrayna halkı ile birlikte ülkenin doğal ve sanayi kaynakları üzerinde sömürgeci hâkimiyetini sürdürmek istemektedir. Sovyetler Birliği’nin yalnızca %2’sini kaplayan ve nüfusun %20’sinden azını barındıran Ukrayna, 1932 yılında aç bırakılmasına rağmen tüm tahıl teslimatlarının %38’inden sorumlu tutulmuştur. 1930’larda Ukrayna decimate edildikten sonra geriye kalan 28 milyon kişi Sovyet totaliter makinesine entegre edilmiştir ve Sovyet endüstriyel çıktısının %20’sine yakınını üretmiştir – bu oran toplam metallerin ve enerjinin üçte ikisine varmaktadır ve çoğu askeri-sanayi kompleksinde kullanılmıştır.

Alexander Wienerberger’in Holodomor 1932-1933 adlı çalışması
2014-2022 arasında, Rusya Federasyonu’nun fiilî nüfusunun %7 oranında arttığı tahmin edilmekte, bu artış yaklaşık 10 milyon işgal edilen veya sürülen Ukraynalı pahasına gerçekleşmiştir. The Washington Post’a göre, 2022 Ağustos itibariyle Rus işgali altındaki Ukrayna toprakları 12,4 trilyon dolarlık enerji, metal ve maden rezervi barındırmaktadır. 1920’lerde olduğu gibi, 2020’lerde de Ukrayna, Rusya’nın ekonomik ve askeri gücünü sürdürebilmesi için kilit önemdedir.
4. Ukraynalıları Kullanarak Başka Ülkelere Saldırmak
Ukrayna’yı Moskova’ya tabi kılacak bir barış anlaşması, bölgedeki diğer ülkeleri de tehdit altına sokar ve Rus saldırganlığının yayılmasını kolaylaştırır. 1939-40’ta Finlandiya’ya yönelik işgalde, Sovyet ordusundaki Ukraynalılardan öldürülenlerin sayısı Finlerden fazlaydı. Nazi Almanyası ile ittifak kuran Moskova, Eylül 1939’da Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya’ya asker göndererek İkinci Dünya Savaşı’nı başlattı. Sonraki 21 ay boyunca Sovyet rejimi yüz binlerce kişiyi sürgün etti ve on binlercesini öldürdü.
2022 Şubat ayından bu yana, bu tarihsel dersleri dikkate alan söz konusu ülkeler, Avrupa’ya yönelik muhtemel Rus işgallerine karşı askeri ve savunma kapasitelerini ciddi ölçüde artırmıştır. Moskova, gücünü yeniden yapılandırmak ve “Rus Dünyası”nı genişletmek için Ukrayna’yı kontrolü altına almak zorundadır.
Ukraynalılar kalıcı barışı nasıl görüyor?
Herhangi bir savaş çözüm önerisi, halkın iradesini yansıtmalıdır. Sağlam temellere dayanan bir çözüm ancak doğrudan en çok etkilenen kişilerle etkileşim yoluyla inşa edilebilir; başkaları adına, ayrıcalık ya da bencil niyetlerle konuşmanın getireceği yanlış temsilden ve potansiyel zararlardan kaçınılmalıdır. Bu nedenle, savaşın en çok etkilediği taraf olan Ukraynalılardan kişisel görüşler alarak ve Ukrayna ile Rusya kamuoyuna dair çeşitli temsilî sosyal anketleri analiz ederek bu konuyu inceledim. Görüşlerin temsili olabilmesi için katılımcılara açık uçlu bir soru sordum: “Sizce devam eden Rusya-Ukrayna savaşı nasıl sona erecek ve sence bu sonucun ardından uzun vadeli istikrarlı bir barış mümkün mü?”
Sosyal anketler, 2024 sonu itibariyle Ukraynalıların dörtte birinden azının Kremlin’e barış karşılığında taviz vermeye istekli olduğunu ortaya koyarken, Rus halkı arasında askeri işgale verilen destek daha da artmış durumda.
Gallup anketine göre, barış için müzakere yanlısı Ukraynalıların oranı 2022’de %20 iken 2024’te %52’ye yükseldi. Ancak yalnızca %27’si hükümetin “bazı toprak tavizlerine açık olması gerektiğini” düşünüyor. Ilko Kuçeriv Demokratik Girişimler Vakfı’nın, Razumkov Merkezi ile birlikte 2024 Ağustos’unda yaptığı araştırmada ise, yalnızca %9 barış için toprak tavizlerini kabul edilebilir buldu. Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü’nün anketinde ise, yalnızca iki seçeneğin sunulduğu durumda – “savaşın mevcut cephe hattında sona ermesi” ya da “1991 sınırlarının tamamının geri alınması” – katılımcıların %24’ü ilkini seçti.
Rusya’nın bağımsız araştırma kuruluşu Levada Center tarafından yapılan anketlerde ise, Rus halkının Ukrayna’ya yönelik askeri kampanyaya verdiği destek 2022 Şubat’ında %68 iken, 2024 Ekim’inde %76’ya çıkmış durumda. Bu desteğin içeriği ise istikrarlı: %36 koşulsuz savaşın devamını, %55 ise müzakere yürütülmesini savunuyor. Her iki taraf da benzer oranlarda müzakerelere açık görünse de, beklentiler tamamen zıt: Ukraynalılar işgal altındaki toprakların geri verilmesini isterken, Ruslar müzakereleri fetihlerini meşrulaştırma aracı olarak görüyor.

Ukraynalıların gözünde, dış askeri destek bu savaşın sonucunu belirleyen ana unsur. Uluslararası güvenlik taahhütleri ise barışı sağlamak için tek umut. Kyiv Uluslararası Sosyoloji Enstitüsü’ne göre, Ukraynalıların %75’i “Batı’dan yeterli destek sağlandığı sürece savaşta başarıya ulaşacaklarına” inanıyor. Ruslar da bu desteğin öneminin farkında – yapılan bir ankette, Rusların %86’sı Batı’nın Ukrayna’ya verdiği askeri yardımdan endişe duyduğunu belirtiyor. Dikkat çekici bir şekilde, yalnızca %40’ı geçmişe dönme ve işgali iptal etme şansı olsa bunu yapacaklarını söylüyor.
Demokratik Girişimler Vakfı‘na göre, Ukraynalıların yalnızca %4’ü savaş sona ererse Rusya’nın yeniden işgal etmeyeceğinden emin. Katılımcıların %62’si ise, diğer ülkelerden alınacak güvenlik garantilerini Kremlin’e karşı en güçlü caydırıcı faktör olarak görüyor. Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü, NATO üyeliğine verilen desteğin önemli ölçüde arttığını belirtiyor: Ukraynalıların %75’i bir referandum yapılırsa ittifaka katılmak için oy kullanacağını söylüyor. İki buçuk yıl önce bu oran %59’du.
Bu veriler bir yandan karamsar bir tablo çiziyor çünkü Ukraynalılar gelecekte yeni bir Rus işgali olabileceğini yüksek olasılıkla görüyor. Öte yandan ise, insanlar toplu askeri yükümlülükleri ve caydırıcılığı, daha uzun ve istikrarlı bir barışı tesis etmenin en etkili yolu olarak görüyorlar.
Cesur Ukraynalılar, şu anda Ruslarla müzakere ederek daha iyi bir barış koşulu elde edilebileceği düşüncesinin nafile olduğunu güçlü bir şekilde savunuyorlar. Ekim-Kasım 2024’te, çeşitli Ukraynalılara barışa dair görüşlerini soran açık uçlu bir soru yönelttim. Verdikleri yanıtlar değerli içgörüler sunuyor:
– Artem, cephe hattında gönüllü olarak çalışan biri olarak, tam kapsamlı işgalin ilk haftalarının, Rus ordusunun birçok kişinin korktuğu kadar etkili olmadığını ortaya koyduğunu hatırlıyor. Kırım ve Herson bölgelerinin özgürleştirilmesinin ulaşılabilir bir hedef olduğunu düşünüyor.
– Kostiantyn (Lviv’den), zaferin ancak insansız hava araçları gibi yenilikçi savaş teknolojilerine ve dirençli savunma stratejilerine yatırım yaparak kazanılabileceğini savunuyor.
– Roman (Kyiv’den), askeri mücadelenin yanı sıra, toplumsal bütünlüğün geliştirilmesi ve uluslararası ortaklarla iş birliğinin sürdürülmesinin zorunlu olduğunu düşünüyor.
– Viktoria (Çerkası’dan), işgalcilerin –her suçlu gibi– cezalandırılması gerektiğini, aksi halde cezasız kalmanın onların şiddetini daha da körükleyeceğini belirtiyor.
– Olia (Mariupol doğumlu), mevcut koşullarda ateşkes sağlansa bile işgal altındaki bölgelerin Ukrayna’ya geri verilmesi konusunda şüphe duyuyor.
Sonuç olarak, hiç kimse yalnızca diplomasiyle Ukrayna’nın uluslararası tanınmış sınırlarının geri alınabileceğine inanmıyor. Gerçek bölgesel barışın ancak güçlü bir kolektif askeri caydırıcılıkla ve mevcut Moskova rejiminin çökmesiyle mümkün olduğunu düşünüyorlar. Roman, Ukrayna ordusunun güçlenmesi için uzun menzilli ağır silahların edinilmesinin hayati olduğunu vurguluyor. Viktoria, caydırıcılık için nükleer kapasitenin yeniden inşa edilmesi gerektiğini düşünüyor. Artem ise, Rus tehdidinden endişe duyan bölge ülkeleri arasında askeri ittifaklar kurulmasını şiddetle savunuyor. Görüştüğüm kişilerin hepsinde ortak bir fikir vardı: Her türlü uzlaşıya dayalı çözüm, Moskova’nın 5 ila 20 yıl içinde yeni bir işgal başlatmasına neden olur.
Barış İnşası Stratejileri: Immanuel Kant ve Barış Teorileri
İkinci Dünya Savaşı sonrası geliştirilen barış teorileri, çoğunlukla askeri gücü barış inşasının gerekli bir ayağı olarak dışlama eğilimindedir. Bu çalışmalar genellikle sosyal ve küresel adalete odaklanır, devletler arası diyalog ve uzlaşıyı teşvik eder, devletlerin askeri tepkilerinin ahlaki yönünü sorgular, şiddet içermeyen direnişi öne çıkarır, devlet içindeki yapısal şiddeti ele alır ve affetme ile uzlaşmayı destekler. Bu tür çalışmalara örnek olarak şunlar verilebilir: Bir İnsan Hakları İhlali Olarak Yapısal Şiddet – Kathleen Ho, Küresel Adaletin İşleyişi – Fuyuki Kurasawa, Dünyalar Savaşı: Peki Ya Barış? – Bruno Latour, Yine mi? – Arundhati Roy, Güç ve Mücadele – Dr. Gene Sharp, Şiddet, Barış ve Barış Araştırması – Johan Galtung, Barış Rolü Yapmak: Kant, Amery ve Siyasal Güven – Marguerite La Caze.
Bu çalışmaların en yaygın önerisi, maruz kalınan şiddete karşı şiddetle yanıt vermekten kaçınılması gerektiğidir. Son zamanlarda Papa da bu yaklaşımı dile getirerek, Rus işgalinin mağduru olan Ukrayna’ya, “can kayıplarını önlemek” adına Moskova ile müzakerelere başlamak için “beyaz bayrak” çekmeleri çağrısında bulundu. Bu yaklaşımın teorik zemini, karşı tarafın makul ve adil olacağı varsayımına dayanır. Ne yazık ki Moskova’nın eylemleri bu varsayımı boşa çıkardı: Akıl yerine yalanı, hukuk yerine askeri gücü ve doğrudan şiddeti koyan bir anlayışla boyun eğdirme ve imha savaşı yürütüyorlar. Böyle “adaletsiz bir düşman” karşısında Immanuel Kant, 1797 yılında şunu yazmıştır: “Zarara uğrayan bir devletin, kendine ait olanı korumak amacıyla elindeki tüm meşru araçları kullanma hakkı sınırsızdır.” Kant’a göre, cezalandırma ahlaki bir zorunluluktur ve işlenen suçlarla orantılı şekilde yerine getirilmelidir. Başka bir deyişle, Ukrayna’da barışın tesisi için, işgali püskürtmek ve saldırganı cezalandırmak – devleti, halkı ve toprakları korumak adına – zorunlu bir ön koşuldur.

Ukrayna Güvenlik Servisi’nin (SBU) Özel Operasyonlar Alfa Birimi’ne bağlı özel kuvvet askerleri bir Ukrayna kamikaze dronu ile çalışıyor. Mayıs 2024. Fotoğraf: Karyna Piliuhina.
Gerçek barış, sadece düşmanlıkların sona ermesiyle değil, aynı zamanda hukukun egemen olduğu kalıcı koşullarla mümkündür. 1795 tarihli Devamlı Barış Üzerine adlı eserinde Kant, gelecekte savaşlara yol açabilecek açık kapılar barındıran antlaşmalara karşı çıkar. Ayrıca, başka devletlerin iç işlerine karışmamanın barışın ilk adımı olduğunu savunur. Kant’ın kalıcı barış için ileri sürdüğü temel fikirlerden biri de, uluslararası hukukun, devletlerin uluslararası ilişkilerdeki kendi yargılarının önüne geçmesi gerektiğidir. Nasıl ki bireyler kendi “vahşi, yasasız özgürlüklerinden tamamen vazgeçip, özgürlüklerini yitirmeksizin hukuka bağımlı bir durumda, yani meşru bir düzende” yaşayabilmek için bir devlete katılıyorsa; benzer şekilde devletler de iş birliği ve karşılıklı saygı sağlamak adına kendilerini uluslararası hukuka, küresel toplumun eşit üyeleri olarak tabi kılmalıdır — aksi takdirde “hukuk kavramlarından tamamen vazgeçmiş” olurlar. Rusya, uluslar birliğinin ortak yasal koduna uymayı reddederse, diğer devletlerle uyum içinde yaşayamaz. Bu davranışıyla diğerlerinin barış hakkını ihlal etmiş olur.
Toplu uluslararası caydırıcılık, Ukrayna ve Avrupa için uzun vadeli barışın uygulanabilir bir çözümü olabilir. Kant, 1797 tarihli Ahlak Metafiziği eserinde, “birden fazla devletin ortak savunma amacıyla oluşturduğu bir ittifak (konfederasyon) kurma hakkını”, barış hakkının ayrılmaz bir parçası olarak tanımlar. Bu hak, sağlanan barışın kalıcılığı için verilen garantileri de kapsar. Ukrayna’nın Rus işgaline karşı gösterdiği direniş, Baltık Denizi bölgesindeki devletlerin benzer travmatik deneyimleriyle güçlü bir şekilde örtüşmüştür. Judith Butler bir keresinde, ortak savunmasızlığın kolektif bir sorumluluk duygusu yaratabileceğini söylemişti. Ukrayna, Baltık ülkelerinde giderek ortak ve bütünleşmiş bir kimliğin parçası olarak görülmekte ve bölgenin gayriresmî bir üyesi haline gelmektedir. Bu bağlamda, Ukrayna, Polonya, Litvanya, Letonya, Estonya ve potansiyel olarak Finlandiya arasında kurulacak bir askerî ittifak veya konfederasyon, Rus Dünyası ile sınır komşusu olan bu bölge için sürdürülebilir barışa yönelik alternatif bir yol olarak değerlendirilebilir. Bu düşünceyi destekler nitelikte olarak, Kuzey Grubu — on iki Kuzey Avrupa ülkesinden oluşan bir koalisyon — 20 Kasım 2024 tarihinde Ukrayna ile askerî iş birliğini güçlendirme ve bölgesel güvenliğe doğrudan tehdit oluşturan Rusya’ya karşı ortak “caydırıcılık ve savunma duruşunu” artırma kararı aldığını ilan etti. Supporting this idea, the Northern Group — a coalition of twelve Northern European countries — declared on 20 November 2024 the strengthening of their military cooperation with Ukraine and of the collective “deterrence and defence posture in the face” of Russian direct threat to regional security.
Sonuç olarak
Bu makale, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın hem sömürgeci hem de soykırım niteliği taşıdığını, geçmişteki benzer eylemlerin devamı olduğunu ortaya koymaktadır. Gerçek barış, yalnızca Rus sömürgeci zihniyetinin ve rejiminin çökmesiyle mümkün olabilir. Uzun süreli bir barışın garanti altına alınabilmesi için Ukrayna, kendisini ve komşularını Rusya’nın gelecekteki saldırganlıklarına karşı topluca koruyabilecek yeni bir askerî ittifaka ya da devletler konfederasyonuna katılmalı ya da böyle bir oluşumu başlatmalıdır.
Moskova, Ukrayna üzerindeki sömürgeci tahakkümüne 1654 yılında başladı. Ukrayna halkının iradesine rağmen, Moskova 1918 ve 2014 yıllarında Rus Dünyası’nı Ukrayna’ya dayattı. Bu çalışmada ele alınan her iki örnekte de Moskova, yalnızca kararlı bir askerî yanıtla karşılaştığında ve Ukrayna’nın müttefiklerinden aldığı destekle planlarını sınırlamaya ve müzakereye yöneldi. Günümüzde devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, Rus emperyalist taleplerinin Ukrayna’nın bağımsızlığıyla bağdaşmaması nedeniyle sürmektedir. Alternatif diplomatik öneriler çoğunlukla saldırganı cezalandırmak yerine bağışlayıcı ve ödün verici çözümler sunmakta, bu da kalıcı barış yerine yeni savaşlara zemin hazırlamaktadır. On yıllardır resmi ve geleneksel anlaşmaları defalarca ihlal eden Moskova, güvenilir bir diplomatik aktör olarak kabul edilemez. Dahası, bu savaşta Rusya’nın işlediği korkunç suçların örüntüsü, 1930’lardaki vahşeti çağrıştıran şekilde, yasal olarak soykırım tanımına girmektedir. Tarih bir göstergeyse, Moskova ne kadar fazla toprak ve insanı elinde tutarsa, fetihlerini o kadar hızlı genişletme kapasitesine kavuşur.
1918-21 olaylarıyla günümüzdeki Rusya-Ukrayna savaşının karşılaştırmalı analizine, daha geniş tarihsel bağlama ve etkilenen halkların seslerine dayanarak, karşılıklı saygı ve güven temelinde uzlaşma ve diyalog yoluyla barış inşası mantrası bu durumda adil şekilde uygulanamaz. Bunun yerine, barış inşası, haksızlığa uğrayan Ukrayna’nın iki temel Kantçı hakkını kullanabilmesiyle başlamalıdır. Birincisi, işgale karşı kendisini korumak için gerekli tüm araçları kullanma hakkı. İkincisi ise, ortak düşmana karşı — yani bölgesel barışı soykırımcı fetihle tehdit eden güce karşı — diğer tehdit altındaki devletlerle birleşme hakkı. Nihai amaç, saldırganın bu tür savaşlar yürütme kapasitesini elinden almak ve en azından caydırıcılık yoluyla barışı güvence altına almaktır.